Bahardandır, bahardan…
Her yıl bu zamanlar dilime bu cümle dolanır.
“Gelir bahar ayları, gevşer gönül yayları…” diye diye gezer dururum…
Eğlenirim kendimce.
Ancak bu sene biraz farklı oldu.
Bu yıl, baharın çarptığı kişilerden oldum galiba.
Benim yaylarım gevşeyeceğine, gerildi gerildi ve de gerildi…
Nedene gerek yok, herşeye patlayabilir haldeyim.
Ne bileyim, ne diyeyim?
Yoruldum…
Sadece durmak istiyorum.
Öylece kendimle kalmak…
Biraz gündelik yaşamdan uzaklaşmak…
Belki sadece biraz müzik dinlemek…
Bu ara böyle…
Keyfim bir geliyor bir gidiyor…
Bu da güzel ama ‘eğlenceli ben’i daha çok seviyorum.
İşin komiği bu durumdan çıkmak istedikçe daha da batıyor insan.
Her sabah daha güzel kalkayım istiyorum, bir şey oluyor, düşündüğüm gibi olmuyor.
Egomun kesin bu gelgitten bir kazancı var da ne? (Yaşam koçluğu kafası devrede J )
Bir bulsam, öpeceğim onu…
Ah bahar, sen bana neler ettin?
Bu sabah işe gelirken bir hareket yaşadım ki sormayın, az daha gecikiyordum.
Evden çıktım, 10 dakika geçti, tam minibüse binecekken bir eksik farkettim.
Bilin bakalım, neyi unutmuşum?
Cep telefonumu…
Aaaaa almadan olmaz, elimden düşmez olan en büyük aksesuarım…
Eve geri döndüm, annem sağolsun, telefonuma çabucak kavuşturdu beni.
Tam yeniden dışarı çıkacaktım ki, o arada da sabah kahvaltımı, biricik diyet tostumu ve elmamı evde bıraktığımı anladım. Onları da alıp, çantama yerleştirdim ve huzurla yola koyuldum.
Huzur dedim ya, yalan… Sabah sersemliğimden epey vakit kaybedince işe geç kalacağım endişesi sardı tüm hücrelerimi…
Neyse, yol iyiydi de sağsalim işe vardım. Bu kez gelen mesajla, telefonumun şarjının bitmeye yaklaştığını gördüm ki, sürpriiizzz… Evet bildiniz, şarjı evde bırakmışım.
Yani sabah sabah yaşadığım dalgınlık, pek hayra alamet değildi. Biraz daha zorlasam kendimi de evde unutacaktım herhalde… Farkındayım biraz saçma oldu ama idare edin, bu ara başıma ne geliyorsa bahardan…
En kısa sürede toparlanmak ve topraklanmak dileğiyle…
Sevgiler…