Anasayfa Yazılar Özgürlük mü?

Henüz ilkokuldaydım, yanılmıyorsam 11 yaşında ve 5. sınıf öğrencisiydim. Hayatımın ‘durgun bir deniz’ gibi gitmeyeceğinin farkına vardığım ilk yıllardı. Bunun burada sayamayacağım çok nedeni vardı elbette…
Yine de birçok çocuğa göre çok şanslıydım. Hatta kendimi ‘dünyanın en mutlu çocuğu’ olarak gördüğümü söyleyebilirdim. Ailem her ihtiyacımı karşılıyordu sonuçta ve hiçbir zaman ‘yokluk’ bilmeden o güne gelmiştim.
Kardeşim benden 4 yaş küçüktü. Hesaba vurursak, o da herhalde birinci sınıfta okuyordu. Hep ‘kardeşimin ailemden sonraki koruyucusu’ olmuştum. Öyle sanmıştım, kendime kurduğum pembe dünyamın tepeme yıkıldığı güne dek… Sıradan bir okul günüydü bence. Ama değilmiş… Kardeşimin adını ‘ihtiyacı olan öğrenciler’ listesine kaydetmişler ve üstelik eline de bir çift bot vermişler… Bir anda ‘fakir’ damgası yemiştim. O güne dek umursamadığım, farkında olmadığım bir durumun kahramanı oluvermiştim. Kardeşimi koruyamamıştım…
Sinirden ağlamaya başladığımı, sağa sola koşturarak bir yanlış anlama olduğunu anlatmaya çalıştığımı hatırlıyordum. Elbette fakir olmak ayıp değildi. Ancak ben, o günün şartlarına göre maddi durumu gayet iyi bir ailenin çocuğuydum, ihtiyaç sahibi değildim ki… Nasıl haber verdim hatırlamıyorum ama annem kısa sürede duruma el attı ve bu hatadan dönüldü. Kardeşime verilen botlar da gerçek sahiplerine ulaştı. Ben gururdan ağlarken, kardeşimse yaşadığı karmaşanın farkında bile olmadan oyun oynamaya devam ediyordu tabii… Şimdi düşündükçe gülerim hatta ailemle epey esprisini yaparız. Ancak o gün canımın nasıl yandığını şu an bile hissediyorum.
Bu olay benim için dönüm noktası sayılır mı bilmem ama çocukluğumdan bu yana, bana ben istemeden herhangi bir şey vermek isteyenlere önce bir gıcık olurum. “Ne yani ben bunu alamaz mıyım da bana vermek istiyor, ezik miyim ben?” moduna girer ve hatta bunu düşünür, karşımdakinin niyetini anlamaya çalışırım. Sonuçta da verilen ‘hediye’ değilse uzak dururum… Hatta eskiden, 1. derece yakınlarımızın çocuklarının eşyalarını bile -kazara- bana vermeleri halinde kıyameti kopardığımı çok net hatırlıyorum.
Herkesin iyi olduğu kadar kötü zamanları da olmuştur, benim de oldu. Bugün bile, mümkün olduğunca, kimseden bir şey istemeden sıkıntılarımı çözmeye çalışıyorum. Hayatıma giren insanların bana dudak bükerek bakmaları veya acıyor gibi davranmaları en sinir olduğum durumdur. Şaka bile olsa…
Çocukluğumdan kalan önemsiz sayılabilecek bir izle, son günlerde çok tartışılan ‘okullarda kıyafet serbestliği’ konusuna değinmek istedim. Çocuk deyip geçmemeliyiz. Çocuklukta yaşanan her olay, bir insanın geleceğine derin izler bırakabiliyor. Serbest kıyafet uygulamasının özellikle devlet okullarında eğitim alan öğrenciler arasında büyük ayrılıklar ortaya çıkaracağını düşünüyorum. Sonuçta herkes aynı havayı solusa da aynı koşullarda yaşamıyor. Her aile çocuğunun istediği elbiseyi o an alamıyor, belki aybaşında alınacak ayakkabıyı bekleyen çocuklar var yanıbaşımızda. Kim biliyor?
Umarım, kıyafet özgürlüğü sunalım derken, tam da özgüvenini kazanacağı yaşında, çocuklarımızın yüreklerine düşmanlık ve suç tohumlarını ekmeyiz…

Bir Yorum Yazın


3 × = oniki