Anasayfa Yazılar Anla halimden…

Anladım anladım, tamam itiraf ediyorum. Ben bir boktan çakmayan bir ‘hiç’im. Ohh bee rahatladım… Evet ‘hiç’im. Hiçbirşeyim… Kimse adamakıllı, mantıklı davranışlar veya boyumdan büyük işler beklemesin benden. İçimden geldiğinden başkasını yapamam…
Yine de İYİ Kİ BENİM… Ne yapayım ben böyleyim…
“Adresim aynı, kaderim aynı, günlerim aynı geceler aynı…” diye devam eden sözleriyle usta sanatçı Kayahan’ın sevdiğim şarkısı dolandı dilime. Bu şarkıyı ararken de yine Kayahan’ın ‘Anla Halimden’ şarkısını tıklayıp dinlemeye başladım, tesadüfen…
Sözleri darmadağın etti. Bugün zaten dağılmaya yer ararken, olacak iş miydi bu bilmem ama dinledim, tekrar tekrar…
“Bir daha, bir daha gelmek olsa dünyaya, düşünmeden düşerdim yine yollarına;
Bir daha, bir daha gelmek olsa dünyaya, düşünmeden atılırım kollarına,
Çıkamam menzilinden, tutsağım esirim ben, anla halimden…
Günlerim sana kilitlenmiş, geceler sana düğümlenmiş, bu canım sana mühürlenmiş
Çıkamam senin menzilinden…”
diye diye devam ediyor, insanı tarumar eden melodisiyle…
Dinlerken, “Off yaa aşka bak” dedim. Demek böyle de hissedebiliyor insan. Özellikle bir erkek söylüyorsa bu sözleri, söyleten kadına “Helal olsun, ne kadınmış vay be” demek geliyor içimden…
Hatta böyle bir kadın görsem, birkaç gün yanında takılıp “erkeklere güzel sözler söyletme” veya “bir erkeğe sizi sevdiğini nasıl söyletirsiniz” türünde dersler almak konusunda ısrar edeceğim…
Evet, tabii ki ihtiyacım var bu tarz konularda bilgilenmeye.
Cahilim ben cahil, bir halttan anlamazın tekiyim, akıl verilecek bir çocuğum hala…
Herşeyi içinden geldiği gibi ‘dan dan’ söyleyen bir insan olmak yetmiyor ikili ilişkilerde, sonunda anladım.
Kendimi ne zaman rahat bıraksam, “kastığım” konusunda eleştiri alıyorum.
Tamam ben de “mükemmelim” demiyorum zaten de biraz hassasiyet bekliyorum.
Hele de uzakta olunca o ‘bence değerli insan’, daha da hassas oluyorum, özen bekliyorum.
Haklı olmak değil, mutlu olmak istiyorum.
Olamaz mı?
Kendimce özen göstermeye gayret ediyorum.
Hayatımda kendimden sonra ilk sıraya onu alıyorum. Ancak, nasıl oluyorsa, adamı hayatından bezdiriyorum. Valla bak, başarıyorum bunu. Vay be bravo bana!..
Sabırsızım kabul…
“El bebek gül bebek” şımartılmak istiyorum, çünkü ben şımarttığımı düşünüyorum. Karşılık beklemiyorum tabii, içimden geldiği gibi davranıyorum ya her zaman. Ters tepiyor, belli ki, onun içinden gelmiyor ne bileyim?
Zorlamayla olmuyor…
Kimseyi uydum olmaya da zorlamıyorum ayrıca, ancak öyle anlaşılıyormuş.
Ben rahat olduğum gibi rahat bıraktığımı sanıyorum. Ancak çevresinden uzak tuttuğumu duyunca şoke oluyorum… Oysa ki bundan haberim bile yokken…
Kişi nasıl yaşıyorsa kendisi tercih ettiği için öyle yaşıyor aslında, özü budur bence.
Ayrıca ben kimim ki birilerini başkalarından uzak tutabilecek gücüm olsun… Dedim ya ben sadece bir ‘hiç’im…
Hiç…
Günün en saçma olaylarını bile onunla bir şekilde ‘paylaşayım’ istiyorum…
Konu adı üzerinde, ‘saçma’ geliyor, dinlemeye tahammül yetmiyor. Haklı tabii, insanın sabrının da sınırı var!..
Yangında ilk kurtarılacak veya ıssız adaya düşsem yanımda olmasını istediğim tek kişi bu hayatımdaki adam oluyor.
Ben onun yaşamında ne oluyorum bilemiyorum, anlayamıyorum…
Üzülüyorum, kırılıyorum kolayca… Ardından dağları devirmem, gemileri yakıp ortalığı dağıtmam çok da fazla zamanımı almıyor…
“Başkaları seni benim gibi çekmez” oluyor, “İnsanı k…l edersin” oluyor…
“Vay bee” diyorum “Ben neymişim ben?”
Duyduklarım ağır geliyor, “nasıl sindirilir” düşünüyorum…
Allah cezamı verecek tabii, bir insana bunca zulmü niye ediyorum ki?..
‘Hiç’im ya hani, ‘var’ olmaya çalışıyor olabilirim belki içten içe…
Ben bunları düşünürken, henüz yeni geçmeye çalışan gözüm şişiyor, doğal tuzlu suyundan… Elimde değil ki akıp gidiyor…
Sakinleşince bir kez daha konuşuyoruz… Bu kez anlaşır gibi oluyoruz… Gibi…
Böyle böyle tüketiyorum işte ben ilişkimi… Yalnızlık çağırıyor yanına… Bir yandan da korkuyorum, KAYBETMEK KORKUTUYOR… Ah bu ben yaaa ne var ki başkalarının hayatında kendime yer arıyorum, yalnızlık paklar beni değil mi ya, devamında da delilik… Ancak buna layığım…
Onu da anlıyorum, aslında herkesi anlıyorum…
Arada kalıyorum… Doğru karar verecek aklı fikri bulamıyorum kendimde…
Elime bembeyaz kağıdı kalemi alıp, yazıyorum geçmişime dair tüm kalp kırıklarımı, kıranları. Güneşli havada kağıdı yakıp yok ediyorum tüm sancılarımı birer birer… Hafifliyorum… Artık beni üzen herkes ve herşey, yanan kağıtla birlikte kül oluyor…
Anbean izliyorum… İzlerken daha da hafifliyorum…
Aklımda hayatımdaki insana (hayatımda mı değil mi henüz bilemesem de) dair kırgınlığım kalıyor biraz. Belki bir iki güne o da geçer, kimbilir… Veya belki de son gelen telefonuyla geçmiştir… Geçti galiba… Ya da geçer gibi oldu sanki, hı geçer mi?..
Kendim olmaktan başka türlü davranmayı bilmiyorum.
Kendim olmak da biraz ‘hiç’likmiş, anlıyor, kendimi bu halimle kabul ediyorum…
Veee itiraf ediyorum… Olduğum gibi yanımda olacak insanla yoluma her zaman devam ederim… Evet, her şartta…
Şarkıyı bir kez daha dinliyorum…
“Bir daha, bir daha gelmek olsa dünyaya, düşünmeden düşerdim yine yollarına;
Bir daha, bir daha gelmek olsa dünyaya, düşünmeden atılırım kollarına,
Çıkamam menzilinden, tutsağım esirim ben, anla halimden…
Günlerim sana kilitlenmiş, geceler sana düğümlenmiş, bu canım sana mühürlenmiş
Çıkamam senin menzilinden…”
Anla halimden…

Bir Yorum Yazın


− altı = 1