İçinden ne gelirse…
Merhabalar…
Bir süredir, kendime dönmüş, ruhuma, egoma takmış haldeyim… Bu sürede, çevremdeki birçok kişinin gözlerinde ve de sözlerinde, hayatın ‘zor’ olduğunu okuyup, gözlemledim. En büyük yolculuğu da kendime yaptım, hala da yapıyorum. Sürekli sorgulama, inceleme, araştırma halimden çıkardığım derslerle, kendimi geliştirmeye ve yolumu güzelleştirmeye devam ediyorum.
Bugüne dek hayatı nasıl da ‘zor’ algıladığımı ilginç bir şekilde keşfettim. Aslında yaşadıklarımı ve çevremde olup bitenleri ‘zor’ diye tanımlayan benim. Benim algım, olayları ‘zor’laştırıyor veya iyimserliğim ‘kolay’laştırıyor. Olaylara yüklediğim anlamlar günümü zenginleştiriyor veya sınırlandırıyor. Yaşadığım her anın nasıl olacağına karar veren benim. Öyleyse hayatı nasıl istersem öyle algılayıp yaşayabilirim.
Bunları anlayınca bir karar verdim, kendim için… Her günümü ‘güzel’ yaşıyorum. Her ne olursa olsun, üzülmemeyi veya üzüleceksem de daha kısa sürede kendimi toparlamayı deneyimliyorum. Ve bu çok eğlenceli geliyor, acayip keyifleniyorum…
‘Evrenden Torpilim Var’ kitabıyla kişisel gelişime yeni bir soluk getiren yaşam koçu Aykut Oğut ve yaşam koçu eşi Esra Banguoğlu Oğut’u mutlaka duymuşsunuz, kitaplarını okumuşsunuzdur. Bu güzel insanlar, gerek kitaplarıyla gerekse ‘ayrasehri’ adını verdikleri internet sitesiyle benim de yaşamıma dokundular. Onların haberi yok, ben her hafta paylaştıkları eğlenceli kişisel gelişim videolarıyla günümü renklendiriyorum. Anlattıklarından kendime uygun olanları alıp daha güzel ve daha neşeli bir ‘ben’ oluşturuyorum.
Artık farkındayım ki, aslında hayat çok ‘kolay’… Görüyorum ve mutlu oluyorum ki, cümlelerim ‘kolay’ ve ‘çok eğlenceli’ temaları üzerine kuruluyor.
Ancak, hala deneyimlediğim bazı zor olaylar var. Başka insanlara benim hissettiğim hevesle bir şeyler yaptırmak… Durun durun, kimseyi yönlendirmek gibi bir derdim yok, asla olamaz. Söylediğimi örnekleyeyim… Bir arkadaşıma, “Haydi gel, uygunsan bu konsere gidelim…” dediğimde, “Aaa tabii bakalım, o tarihte bir şey çıkmazsa gideriz, eğleniriz, harika olur” şeklindeki coşku cümlesi yerine, “Olur ama…” ile başlayan tedbirli cümleler duymak…
Yıllarca ailemde yaşadım benzer durumları. Bizimkileri evden dışarı çıkarıp biraz hava aldırabilmek için ne çok taklalar atardım, yine de kimseyi memnun edemezdim. İnsanları kendime uyduramayınca kendi kendime gezmeye alıştım. Bu durum da çok mutlu eder beni. Hatta kafam rahattır, kimseye eyvallahım yoktur. ‘Bekarım, sultanım’ diye diye gezerim.
Ancak bazen sevdiğim insanlarla da güzel bir konseri, iyi bir filmi paylaşalım istiyorum, olamayabiliyor. Karşımdakinden aynı coşkuyu görmeyince hevesim kaçıyor. Sonra benim için kırk bin takla atsalar da kıymeti kalmıyor… (Hoş, kırk bin takla atan da olmuyor ya !… Derdim neyse artık…) Yine de herkesi anlıyorum, sonra kendime dönüyorum. Çıkardığım ders ise şu; kimseye içinden gelmediği sürece bir şey yaptıramam.
İçinizden gelenleri coşkuyla ve sevdiklerinizle yaşamanız dileğimle…
(15.08.2013)