Anasayfa Yazılar Yıllanan satırlar…

Herşeyin bir zamanı vardır ya hani… Hani bazen, ne çok isteseniz de bir adım öteye gidemezsiniz ya… Oflayıp poflarken daha çok dolanırsınız ya hayata… İşte öyle zamanlardan sizi çekip çıkaracak bir yürek var Bursa’da… Mehtap Taşkıran…

O, benim canııım arkadaşım. Bursa’da ‘Informa Akademi’nin kurucusu ve profesyonel yaşam ve kariyer koçu…

Bu röportajı yapalı uzuuuun zaman oluyor. Ancak şimdi sizlerle buluşturabildim. Yazarken öyle eğlendim ki, “Keşke” dedim, “Keşke daha önce hazırlayıp sizlerle buluştursaydım şu güzelim cümleleri…”

Neyse, kısmet bugüneymiş… Dedim ya, “Herşeyin bir zamanı var” diye… Aynen öyle işte…

Mehtap Taşkıran, hayal ettiği işi yaptığı için gözleri parlıyor. 10 yıl önce adım adım yol almaya başladığı hedefine, kendi tabiriyle ‘geliştikçe geliştirmek için’ kendinden emin şekilde ilerliyor…

Henüz tanışmadıysanız, buyurun, yıllanan satırlar arasında keyifle dolaşın…  

Mehtap Taşkıran’ı biraz yakından tanıyarak başlayalım isterseniz…

Uluslararası İlişkiler lisans eğitimimden sonra uzun yıllar ‘İnsan Kaynakları’ alanında çalıştım. O dönemde 500 çalışanı olan firmada; Eğitim Sorumluluğu, İnsan Kaynakları Yöneticiliği gibi görevlerde bulundum. Çalışan eğitimi, performans gelişimi en çok üzerinde durduğum alanlar oldu. Kişisel gelişim eğitimleri ile ‘Gelişerek Geliştirme’ fikrini benimsemiştim. Bu durum sürekli yeni bir şeyler öğrenmeye hevesli ruhumu doyuruyordu. İnsan Kaynakları alanında master programım esnasında koçluk ile tanıştım. Uluslararası Koçluk Federasyonu’na (ICF) bağlı bir kurum olan ADLER okullarında “Profesyonel Koçluk” ve İleri Düzey Koçluk” eğitimlerimi tamamladım. Bir düzine atölye çalışması, mentörlük ve grup koçluklarıyla yolculuğuma devam ediyorum. Kendi eğitim, danışmanlık ve koçluk firmamda 2 yıldır Eğitmenlik ve Profesyonel Bireysel & Kurumsal Koçluk yapıyorum.

İnsanlara yardımcı oluyorsun, bu sana ne hissettiriyor? Çıkış noktan nedir?

Aslında yardımcı olmaktan bahsetmeyelim. Beni koçluk eğitimi almaya iten nedenlerden biri bunu deneyimlemiş olmam ve bende yarattığı değişimi görmüş olmamdı. Dolayısıyla o pozitif değişim, gelişim ve farkındalık – günümüzün popüler kelimeleri oldu belki ama – bütün bunları çevremdeki insanların da fark etmesi ve yaşamasını istedim. Deneyimlediğim değişimin başkaları tarafından da deneyimlenmesine katkı sağlamak istedim.

Neyi deneyimledin? Kendinde nasıl bir sürece girdin de bunu deneyimleme isteği duydun?

Aslında, çok küçük yaşlarımdan ve özellikle üniversite yıllarımdan beri hep sorgulayan, anlamaya çalışan bir yapı içerisindeydim. Çeşitli kitaplarla, kişisel gelişim eğitimleriyle bu yönümü doyurmaya çalışıyordum. Yine böyle bir arayış içerisindeyken, bir koçla tesadüfen tanışmam ve koçluk seansları almamla başladı bu süreç. Benim  en dikkatimi çeken nokta, deneyimlediğim bu seansların tamamen benim düşüncelerim, benim duygularım üzerinde gerçekleşmesi oldu.Kendimden başlayan bir yolculukla yine kendime vardığımı gördüm..İlk defa biri bana bu doğru bunu yap demiyordu, cevapların hepsinin bende olduğunu göstermişti.

Nasıl gidiyor koçluk seansları?

İnsanlar kafaları karışık olduğu dönemlerde koçluk almaya karar veriyorlar. Merak ediyorlar veya popüler geliyor. “Benim de bir koçum olsun” düşüncesiyle gelenler de oluyor. Şu anda danışanlarımın yüzde 80’i tamamen bir değişim ve farkındalık üzerine bana ulaştılar. Seanslarda soru sorarak kişilerin daha önce düşünmediği şeyleri düşünmesini, bakmadığı yerden bakmalarına dair çalışmalar yapıyorum.Danışanlar koçluğa; farkındalıklarını artırmak, kariyerlerinde değişiklik yapmak, ilişkilerde yaşanan sorunları çözmek ya da sadece kendini tanımak gibi hedeflerle geliyorlar. Biz koçlar da bu hedeflere ulaşmaları için onlara yol arkadaşlığı yapıyoruz. Seanslarda en çok dikkatimi çeken, hoşuma giden, “Aaaa ben bunu hiç düşünmemiştim, evet güzel bir nokta, bu açıdan bakmamıştım” denmesi oluyor. Tavsiyeden, sırtı sıvazlamaktan öte bir disiplin olduğu için de bu çalışmanın etkisini çok kısa sürede görebiliyorsunuz.

Bir anlamda hem kişiyi hem de kendinizi yeniden tanımaya mı başlıyorsunuz?

Öyle de diyebiliriz, kişinin kendisine olan farkındalığını geliştiriyoruz. Koçlukta sorun değil, kişi odaklı çalışıyoruz. Her insan, birbirinden farklı ve eşsiz değerlere sahiptir. Kendine özgüdür… Her bireyi kendi içinde değerlendirmek, görmek, anlamaya çalışmak gereklidir. Hiçbir zaman ‘oldum’ diyemeyiz, gelişim sonsuzdur. Her an kendinizi yenilemeniz gerekiyor. Bu alanda ben de bu işi hakkıyla yapanlardan biri olmak istediğim için kendi eğitimlerimi de devam ettirerek, bu yolunda çalışmalarımı sürdürüyorum. Gelişimin ve eğitimin kesinlikle gerekli olduğuna inanıyorum. 50 yaşına gelsem de bu düşüncem değişmeyecek. Öğrenebileceğim bir şey varsa yine öğrenmek için elimden geleni yapacağıma eminim.

Kendi koçluk çalışmalarının ardından hayatındaki değişikliklerle ilgili örnek verebilir misin?

Benim hayatımda ne değişti? Bir kere kesinlikle iletişim yönümde değişiklikler olduğunu söyleyebilirim. Daha yargısız bakıyorum insanlara, kendimi daha çok anlamaya çalışıyorum. Bakış açınız değişiyor, hem kendinizle hem çevrenizle ilgili… İnsanlarla kurduğunuz iletişimin kalitesi değişiyor. Zaman zaman sorunlar, çıkmazlar yaşadığımda o sorunlardan daha kısa sürede nasıl arınabileceğimin yollarını daha iyi biliyorum.

Koçluğun enerjiyle bağlantısı nasıl?

Benzer enerjiler, benzerlerini çeker. Bunu da aldığım NLP eğitimlerinden yola çıkarak söyleyebilirim. Örnek, ilişkilerde bağlanmaktan korkan bir insan bağlanmaktan korkan insanları çekebilmektedir. Veya güven çok önemliyse, yine güven duygusu ile sınanacağı,bu duygunun  önemli olduğu insanları çekmesi olasıdır. Bu noktada da senin için önemli olanlar karşı taraf için de önemli olabilir veya sende eksik olan bir şeyi tamamlıyor olabilirler. Objektif bakmak önemlidir, ancak o zaman büyük resmi görebiliyoruz. Büyük resmi görünce de yargılamaktan ziyade, ne olduğunu anlayıp, gerçeklikle düşlerimizin bağdaşıp bağdaşmadığını görüp hayatı kendimize zehir etmekten kurtulabiliyoruz.

Koçluk çok popüler bir dal oldu ama psikologlar da kişilerin yaşamlarına odaklı çalışıyor. İki branş arasındaki farklılıklarla veya benzerliklerle ilgili neler söyleyeceksiniz?

Psikologlarla koçlar karıştırılabiliyor. Ama ikisini de tamamen birbirinden ayırmanın doğru olduğunu düşünmüyorum… Koçlar olarak biz kişi odaklı ve gelecek odaklı çalışıyoruz. “Sorun ne?” demek yerine “Daha iyi olmak için neye ihtiyacın var?” sorusuna odaklanıyoruz. Psikologlar sorun odaklı çalışıyorlar.Teşhis koyuyorlar, tedavi ediyorlar. Koçlukta yönlendirme yoktur. Tedavi yoktur.Tavsiye yoktur. Kişiyi analiz ederek ‘siz böylesiniz’ demeyiz. İnsan psikolojisinden tamamen bağımsız bir koçluk da düşünülemez. Tabii ki pozitif psikolojiden yararlandığımız alanlar vardır. Koçluk hizmetini doğru yapan, eğitimini tamamlamış, bu anlamdaki kilometrelerini tamamlamış ve devam ettiren kişiler olarak ciddi eğitimlerden geçiyoruz. Farklı alanlarda birbirini destekleyen bir çalışma. Koçluk almaya gelen bir danışanımın psikolojik destek alması gerektiğini fark ettiysem, bu anlamda düşüncemi paylaşabilirim. Psikolojik bir destek alması gerektiğini söyleyebilirim.Çünkü, kişinin kafasının karışık olmasıyla ruh sağlığının bozuk olması arasında ciddi farklılıklar vardır.

Okurlarımıza kendilerini iyi hissetmeleri için bir iki ufak tüyo verebilir misin?

Kendinizi kötü hissettiğinizde duygularınızdan önce düşüncelerinize odaklanmanızı öneririm.Düşüncelerimiz duygularımızı etkiler, olumsuz düşünmeye başladığımızda bir anda hayatımızdaki bütün olumsuzluklar gözümüzde devleşir.Madem, düşüncelerimiz duygularımızı etkiliyor ve oluşan o duygularla kendimizi iyi veya kötü ya da karmaşık hissediyoruz o zaman düşüncelerin temelinde yatan nedenleri bulmaya çalışmamız gerekiyor. Kendinize o anlarda sorun. Düşündüklerim gerçek mi? Yoksa bir varsayım mı? Bu durumu değiştirmek için yapabileceğim ne var?Bu sorular düşündüğümüz şeylerin gerçekle ne kadar ilişkili olup olmadığını görmemizi kolaylaştırır. ‘Ben çok şanssızım’, ‘şans bana asla gülmez’ derken o anki yaşamınıza kadar gerçekten şansın size güldüğü hiçbir an olmadı mı bunu düşünüp genelleme yapmamamız gerektiğini fark edebiliriz mesela. O an şanssız olabilirsiniz ama bu sizin her zaman şanssız olacağınız anlamına gelmez. Sadece bunu bile düşünüyor olmak düşünme disiplini haline getirmek, düşüncelerimizin gerçeklikle ne kadar bağlantılı olduğunu görmeye çalışmak bile duygularımızı olumlu yönde etkileyecektir. Olayların olup olmayacağını etkilemekten ziyade, olaylar karşısındaki duygu durumumuzu kontrol edebilir ve yaydığımız enerjiyle de iyi şeyleri kendimize çekebiliriz.

Pekii, insanlara iyi gelirken kendinize ne kadar nazik davranıyorsunuz? Kendiniz için neler yapıyorsunuz?

Herşeyden önce bol bol gülümsüyorum ve kendime değer veriyorum.. :) Bilirsin “Hayat boyu çalışmak istemiyorsan sevdiğin işi yap” diye bir önerme vardır. Çok şükür ben o şansa sahip olanlardanım. Kendim için işimi yapıyorum yani… Kendim için yaptığım bir başka şey de yazı yazmak.Yazılarımı şimdilik kendime saklasam da beni dinlendiren en güzel şeylerden biri…

Niye?

Çok önemli bir nedeni yok aslında. Şimdilik kendime saklıyorum, çok fazla paylaşmıyorum .Yazı yazmak, benim kendimi kendime ifade şeklim. İnsanın kendisiyle de iletişim içinde olmasını önemsiyorum. O yüzden yazarak, söyleyerek, çizerek nasıl olursa olsun kendimizi ifade etmemiz gerektiğine inanıyorum. Çünkü bir zaman sonra duygularımız körelmeye başlıyor. Ve duygularımızı ifade ederken gerçekten zorluk yaşıyorsunuz. Gözlemlerimden söyleyebilirim ki, ne olursa olsun hissettiklerimizi dile getirmekten kaçınmamamız gerektiğine inanıyorum.

Koçluk yaptığınız danışanlarınızdan nasıl geri dönüşler geliyor?

Vazgeçmek üzereydim, artık daha netim, buraya geldiğimde emekliyordum, seanslardan sonra kalktım ve yürümeye başladım gibi daha bir çok mutlu eden güzel dönüşler alıyorum. Bu  koçun olduğu kadar kişinin de başarısı. Arada kurulan enerjiyle alakalı.

Danışanlarının yaş grubu nedir, farkları var mı?

15 yaşından 50 yaşına kadar danışanım var diyebilirim.Hayatta belli noktalara gelmiş çalışma yaşamında da statü sahibi,çok şeyi deneyimlemiş, yaşamış biriyle yaptığınız seanslar bir lise öğrencisiyle yaptığınızdan çok daha başka olabiliyor.

Ne açıdan başka?

Yaşımız ilerledikçe değişime karşı daha dirençli oluyoruz.. İşte o noktada bazen zorlanabiliyor insanlar. Değişimi kabul etmek… Çünkü değişim, aslında bir yerde insanı rahatsız edici bir duygudur ve kaçmak isteyebilirsiniz. Çünkü alıştığınız bir siz vardır ve sanki o sizden uzaklaştığında bu korkutucu gelebilir o anda. O yüzden bazen kendi içimizdeki o bizi yoran, üzen şeylere öyle sıkı sıkı tutunuruz ki onları bıraktığımızda sanki biz, biz olmaktan çıkacakmışız gibi gelir. Ama değil, onları yaratan da aslında biziz, yaşadıklarımız, inandıklarımız…

Sonuçta herkes kendisinin önünde bir engel diyebilir miyiz?

Evet ve bu engeli yine kendi kendimizle aşabiliriz, bir başkasının söylemesiyle değil.

Peki niye kendimize engel çıkarıyoruz, arızalı mıyız sence?

Arıza kelimesi ilginç oldu…

Ben çok keyifli buluyorum ama arıza kelimesi, olumsuz bakmıyorum yani…

Koçlar tamirci değildir diyeyim… Arızalı olan kişileri tamir etmek gibi bir misyon yüklenmek de istemiyorum.

Neden kendimize engel oluyoruz?

Güzel bir soru. Çünkü ‘bana göre’sini söyleyeyim, direniyoruz. Kendimize karşı direniyoruz aslında.

Niye direniyoruz?

Çünkü bazen olumsuzlardan beslenebiliyoruz, hoşumuza gidiyor. Neden sizi besleyen duygu mutluluk olmasın? Yine kişinin kendi düşüncesi kendi önüne çıkıyor. Bir başkası çıkıp da ‘hüzünden beslenmelisin’ demiyor ki… Hepimiz doğarken zihnimizde bir sürü açık odalarla doğuyoruz. Yaşadıklarımızla, ailemizden öğrendiklerimizle, karakteristik özelliklerimizle vs. bu odalarımızı birer birer kapatmaya başlıyoruz.

Nedir bu odalar?

Cesaret, güven, azim, arzu, tutku gibi birçok şey söyleyebiliriz. Yaşadığımız bazı şeylerden dolayı cesaretimizi kaybediyoruz sonra cesur olmadığımızı düşünüyoruz. Ama doğarken biz cesur olarak doğuyoruz… Bunu oluşturan biziz ya da yaşadığımız şeylere verdiğimiz anlamlar. O anlamlarla aslında kendimizi şekillendiriyoruz. ‘İnsan doğası gereği anlam arayan ve anlam yaratandır’, sürekli bir anlam arıyoruz. O zaman bizi mutlu edecek ve gerçekten bizim önümüzü aydınlatacak anlamlar bulmakta bir seçim olabilir. Bunu da kendinizi tanıyarak yapabilirsiniz.

İnsan kendisini nasıl tanıyabilir ki belki koçluk alamıyor, durumu yok?

İnsan kendisini tanımaya çalışmaktan vazgeçmemeli… Kendinize de bir yere kadar koçluk yapabilirsiniz.Mesela kişi, ‘neye ihtiyacım var’, ‘beni burada üzen ne’, ‘dışarıdan kendime baksaydım şu an içinde bulunduğum durum için kendime ne söylerdim’ gibi sorularla veya kendisini gözlemleyerek, çeşitli analizlerle güçlü yanlarını bulmaya çalışabilir. Herkesin hayata baktığı yer ve farkındalık düzeyi farklıdır. Einstein’in dediği gibi, mevcut düşünce yapımızı değiştirmeden mevcut sorunlarımızı çözemeyiz.

Galiba toplumca daha çok negatif olmaya meyilliyiz, mi acaba?..

Mevlana ne demiş?Kardeşim sen düşünceden ibaretsin,Geriye kalan et ve kemiksin,Gül düşünürsün , gülistan olursun,Diken düşünürsün dikenlik olursun“Çok fazla güldük, kesin ağlayacağız”, “Önce kötüsünü düşün ki sonra hayal kırıklığına uğramazsın” gibi şeyler bence topluma sonradan yerleşmiş olan düşünceler.Doğu felsefesinin çıkış noktası olan pozitif düşünce günümüzde batı tıbbının kabul ettiği, önerdiği bir düşünce şekli. “İyi düşün ki iyi gör” gibi… Bir olayda yaşayacağınız sonuç olumsuzsa, “Zaten biliyordum” demeniz sonrasında üzülmenizi engellemiyor.O zaman süreçte kendinizi neden olumlu düşünerek iyi hissetmeyesiniz ki.. En azından o olay gerçekleşene kadar kendinizi sıkıntıya sokmamış olursunuz.

Bu işin en çok hangi yönüne tutunuyorsun?

Kendimi buluyorum bu işi yaparken. Çünkü kendinizde deneyimlemediğiniz hiçbir şeyi bir başkasının da deneyimlemesini sağlamamalısınız. Ne kadar koçluk da alsanız, koç da olsanız her an sıkıntı yaşayabiliyorsunuz, insanız. Önemli olan daha kısa sürede bunları aşıyor olmanız ve kendinizi tanıdığınız için belki daha önce önemsediğiniz sorunları önemsemiyor hale gelmeniz. Güçleniyorsunuz. Çünkü herkes yaşlanıyor aslında ama büyümeyi başarabilmek önemli olan. İnsanın sevdiği işi yapması çok güzel bir duygu. Keyif almak önemli. Kendimi şanslı hissediyorum. Çünkü gerçekten arzu ettiğim işi yapıyorum şu anda. Yaptığınız işe inanıyorsanız ve mutluysanız bu işi yaparken, zorlukları bile size keyif veriyor sadece.

Çok keyifli bir röportaj oldu benim için. Teşekkür ediyorum. Son olarak, insanlar INFORMA AKADEMİ’ye neden gelsinler, geldiklerinde neyle karşılaşacaklar?

Güzel Türk Kahvemiz var, yanına çikolata ve hoş sohbetimiz de eşlik ediyor. Tabii işin şakası, kişiler kendilerine ve firmalarına özgü, standarttan uzak, “Her güzel detayı düşünen bir uzmanımız var” fikrini benimseyen bir firmayla çalışmak istiyorlarsa, yaşamlarında uzun soluklu, hem iş hem de arkadaşlığı önemsiyorlarsa biz buradayız. Biz bu işi yapmaktan keyif alıyoruz. İnsanları dinlemekten keyif alıyoruz. Ne istediklerini, neye ihtiyaçları olduğunu anlamaya çalışmaktan, bireysel veya kurumsal gelişim ve değişim isteyenlere bunu en güzel şekilde sunmaktan da..Biz buradayız,bekleriz..:)

(Mehtap Taşkıran ve Informa Akademi’ye www.informakademi.com adresinden ulaşabilirsiniz…) 

Bir Yorum Yazın


× 8 = kırk sekiz