Anasayfa Yazılar Kadına Şiddete Kırmızı Kart

Gazeteciliğe gönlünü veren ve tutkuyla sarıldığı mesleğinde yıldızı parlayan, genç bir isim, Emre Koşak. Bursa’da yaşıyor ve yoğun çalışma temposuna, birbirinden güzel fotoğraflarından oluşan sergilerle renk katıyor. Koşak, bugünlerde, üçüncü kişisel sergisini, ‘Kadına Şiddete Kırmızı Kart’ temasıyla ‘8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde beğeniye sunacak olmanın heyecanını yaşıyor.

Ben çok şanslı bir insanım. Emre Koşak’ın yeni sergisine dair haberleri okuduğum an röportaj yapmayı düşünmüş, ancak henüz arayamamıştım ki Emre’yi işyerimde gördüm. Tabii ki fırsatı kaçırmam, ayaküstü röportaj sözümü aldım. İşte, şimdi okuyacağınız satırlar da genç bir gazetecinin yüreğinden bu sayfaya yansıdı… Emre Koşak ve özel mi özel sergisinin detayları sizlerle…

3

Tuğba: Emre Koşak’ı yakından tanımak isteriz. Biraz kendinden bahseder misin?

Emre: Bursa’da, 29 Mart 1984′te dünyaya gelmişim. Güzel bir günmüş… Güneşli, kuş cıvıltıları falan… Şaka bir yana, kısaca özetlemek gerekirse, ilkokulu Setbaşı, orta okulu Canaydın ardından da liseyi Coşkunöz Anadolu Teknik Lisesi’nde okudum. Üniversite yıllarım biraz karışık… Bir süre Uludağ Üniversitesi, ardından Anadolu Üniversitesi sonra tekrar aftan Uludağ Üniversitesi ve hala devam eden bir eğitim süreci… Bir süre tiyatro ile ilgilendim. Yıldırım İlçesi’nde kurduğumuz tiyatroda atölye çalışmaları yaptık ama o da uzun soluklu olmadı. Malum herkes sanata aynı duyarlılıkla bakmıyor. Oyunları izlemeye, en son 2-3 kişi gelince biz de maddi sorunlardan tiyatroyu kapatmak zorunda kaldık. 10 yıl önce Doğan Haber Ajansı’nda büyük heyecanla gazetecilik mesleğime başladım. Fotoğraf çekmeyi, yazı yazmayı seviyordum ve bir şekilde bunu değerlendirmem gerektiğini düşünüyordum. Fırsat oldu ve hala çalıştığım kurumumda göreve başladım. 2,5 yıllık evliyim. Kendimden bu kadar bahsedebilirim.

T: ‘Emre Koşak’ adını duyduğumda aklıma ilk olarak ‘spor’ ve ‘fotoğraf’ geliyor. Spor muhabiri olarak tanınmana rağmen medyanın her branşında çalışmaların olduğunu biliyorum. Sen kendini daha çok hangi branşa yakın hissediyorsun? Neden?

E: Söylediğim gibi 10 yıl oldu bu meslekte. Arada ‘askerlik’ boşluğu var sadece. Çok genç yaşta kadrom oldu. Bu benim için çok önemliydi. Mesleğe sporda başladım. Amatör sporlar, okul müsabakaları vs. Daha sonra polis muhabirliğine geçtim. Geçişim aslında başlı başına bir hikaye. Kısaca ‘bir fotoğraf yüzünden’ diyebilirim. Gece muhabirliği ve ardından askerlik dönüşü yeniden spor…

Kendimi spor branşına daha yakın hissediyorum. Kilolarım var ve çalışmaktan spora vakit ayıramıyorum. Bu boşluğu belki de bu şekilde dolduruyorum. Tabii, bu işin şakası… Ben muhabirim. Sadece spor değil siyaset, polis adliye, ekonomi, magazin, her branştan bir şeyler bilmem, öğrenmem gerekiyor. Ama açıkça söylemem gerekirse ekonomi ile aram çok iyi değil.

T: Spordan devam edelim, spor muhabirliğinin artıları ve eksileri sence nelerdir?

E: Spor, gazetelerde en arka sayfalarda veya televizyonda haber bültenlerinin en sonunda olsa da çok önemlidir. Elbette her branş önemli ama istihbaratıyla, transferiyle, antrenmanıyla, güncel gelişmeleriyle spor daha akıcı ve hareketli. Ben hareketi seviyorum. Bir de Bursaspor gibi ligin en önemli takımlarından birini takip ediyorsanız ve takımın her anını onlarla birlikte yaşıyorsanız işiniz daha da keyifli hale geliyor. Bence eksisi yok. İşimi seviyorum.

2

T: Sporla ilgilenen arkadaşlarımın kültür sanat çalışmalarına çok da yakın olmadığını zannederdim. Sen benim bu konudaki fikrimi kırdın, çok da memnun oldum. Yoğun çalıştığını da biliyorum. Bu tempoda, sergi hazırlama fikri nerden esti?

E: Bugün, bir şey daha üretmeliyim ve bugün, bir şey daha öğrenmeliyim. Hayata bakış açım bu. Yoğun çalışsa da insan, mutlaka başka uğraşlara da vakit ayırmalı, üretmeli ve öğrenmeli. Sergi konusuna gelirsek, fotoğraf paylaşılması gereken bir şeydir ve ‘Bakın ben ne gördüm’ demektir. Ben de insanlara ‘Bakın ben ne gördüm’ diyorum. Bazen Bursa’yı, bazen Bursaspor’u, bazen bir futbolcuyu, bazen de sosyal bir mesajı görüyorum ve gösteriyorum. Bu sergi fikri de bir anda çıktı ortaya, tıpkı diğerleri gibi.  

T: Bu sergi, 3. kişisel sergin. Konu, neden ’Kadına Şiddete Kırmızı Kart’?

E: Kadına yönelik şiddet, insan hakları ve özgürlüklerin ihlali ve toplumsal bir sorun olmaya devam ediyor. Malum, herkes 8 Mart’ta bu konuya dikkat çekiyor ve ilgilendikleri sanat dalıyla konuyu yeniden gündeme taşıyor. Ben de bir kez daha kadına şiddet konusunu dikkate sunmak ve toplumun daha duyarlı olmasını sağlamak amacıyla bu sergiyi hazırlama kararı aldım. Sergim, 8 ile 16 Mart tarihleri arasında Bursa, Korupark AVM’de görülebilecek. Aslında farklı bir tarihte de bunu yapabilirdim. Yani bu konuya dikkat çekmek için 8 Mart’ın beklenmesi gerekmiyor ama bu tarihi seçmemin başka bir nedeni var…

1 T: Kadın ve şiddet konularının son dönemde çok popüler olması mı seni bu  sergiyi hazırlamaya yöneltti? Sergiyle kime, nasıl bir mesaj vermek istedin?

 E: Sergide, Bursa’da görev yapan 8 kadın futbol hakeminin portre fotoğrafları bulunuyor.  Şiddete kırmızı kart gösteriyorlar, şiddete düdük çalıyorlar, şiddeti uyarıyorlar. Aralarında  müsabakalarda şiddet gören hakemlerimiz de var ve fotoğraflar yanlarında bulunan resmi  bilgilerle destekleniyor. Bildiğim kadarıyla hakemlerle yapılan Türkiye’deki ilk çalışma olacak.  Şiddet konusunun son dönemde popüler olması sergiye yöneltmedi. Okuduğum araştırmaların  çok etkisinde kaldım diyebilirim. Şiddetin boyutlarını öğrendikçe, araştırmalardaki  konuşmaları okudukça inanın şoke oldum. Hatta bazı yazılarda midem bulandı.

 T: Serginin başka bir nedeni daha var dedin, peki neden 8 Mart?

 E: Eşim Gizem Çelik Koşak, ‘8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde dünyaya gelmiş. Eşime  sunacağım bu doğum günü hediyesiyle belki birçok kişiye doğru mesajı vermiş olurum. Çünkü şiddetin ilacı sevgi ve saygı…

T: Bir konuya acayip takılmış durumdayım. Bursaspor’un sadece kadınların izlediği ‘cezalı’ bir maçına gitmiştim. Kadınların, takıma ‘ceza’ olarak tribünlerde yer almasını doğru bulmuyorum. “Kadın ceza mıdır? Hooppp, ne oluyoruz?” diyesim geliyor… Sporda ve özellikle futbolda kadının yeri hakkında senin fikrin nedir?

E: Bu konuyla ilgili tek bir şey söyleyeceğim. ‘Seyircisiz maç’ cezaları oluyor. Kadın ve çocukların izlediği bu maçların ‘Seyircisiz maç’ olarak adlandırması konusunda acilen çalışma yapılması gerekiyor. Bir de kadın ve çocuk ceza mı? Futbolda sadece cezalarda mı gündeme gelecekler? Öte yandan, seyirci olarak düşünürsek bence tribünlerde daha fazla yer almalılar. Renk katıyorlar. Bunu geçtiğimiz maçlarda da gördük.

T: Ofsaytı, penaltıyı bilen, eşiyle maç keyfi yapan kadınlar her geçen gün artıyor. Kadınların sporda daha fazla yer alması konusunda ne düşünüyorsun?

E: Bence çok güzel. İnsanın eşiyle her anı paylaşabilmesi, futbol üzerine tartışması güzel bir durum.

T: Sen eşinle maç keyfi yapanlardan mı, yoksa ‘senin dizin, benim maçım’ diyaloğuna maruz kalanlardan mısın?

E: Ben genelde maçlarda görevli olduğum için, “Bugün maçtayım” ya da “Yarın deplasmana gidiyorum” diyaloğuna maruz kalanlardanım. Evde izleyeceğim zaman da birlikte izliyoruz. Şu ana kadar bir problem çıkmadı. Futbol dışında spor kanallarında diğer branşları izlemek de çok keyifli oluyor. 

T: Sporla iç içesin, peki sen spor yapıyor musun?

E: Hayır. Çok istiyorum ama ya üşeniyorum ya da vakit kalmıyor. O yüzden genelde izliyorum. Terzi kendi söküğünü dikemezmiş…

T: Futboldaki fanatizm hakkında ne düşünüyorsun?

E: Futbol adrenalin. Düşünsenize binlerce kişiyle aynı anda kalbiniz çarpıyor. Aynı anda sevinip, aynı anda üzülüyorsunuz. Takımınız gol atıyor, rakip gol atıyor, yanlış kararlar, şampiyonluklar, başarılar, heyecanlar, tuttuğunuz renge bağlılığınız, aşkınız… Fanatiklik, dozundaysa bence güzel. Şiddete dönüyorsa ona zaten ben de karşıyım. 4

T: Bizlerle paylaşmak istediğin bir anı varsa dinleyelim isterim…

E: Gazetecilik mesleğinin her anı farklı bir anıdır ama unutamayacağım anlardan biri Bursaspor’un şampiyonluğudur. Çok farklıydı. O coşku, o sevinç unutulmaz. 

T: Daha önceki sergilerinden veya bundan sonra hedeflediğin çalışmalarından da bahsedebilir misin?

E: Daha önce ‘Bursa ve Bursaspor’ ardından da ‘10′un adı Batalla’ isimli sergileri açtım. Bundan sonra farklı düşüncelerim var. Taraftarlarla ilgili bir çalışma yapabilirim. Onlarla maçlara gitmeyi düşünüyorum. Hep saha içinden fotoğraflıyoruz, tribünden, otobüslerden de fotoğraflamak istiyorum.

T: Senin için, “Emre mi, o çok iyi, bak filanca soruyu Emre sormaya cesaret etti” gibi cümleler duydum, zaman zaman da hakkında hep olumlu yorumlar duyduğumu bilmeni isterim. Senin Bursa veya mesleğinle ilgili iyi ya da kötü herhangi bir eleştiri, şikayet, istek, seni gururlandıran veya üzen bir durum var mı? “Şunu da görsünler yaaa…” dediğin herhangi bir konu varsa paylaşabilir misin?

E: Olumlu yorumlar için teşekkür ederim. İşimi hakkıyla yapmaya çalışıyorum sadece. İstek konusunda ise tek söyleyeceğim şu ki, sanatla daha fazla iç içe olalım…

Not: Bu röportaj, 1.4.2014 tarihinde, webunya.com ‘da yayınlanmıştır.    

 

 

Bir Yorum Yazın


iki × = 14